6 Mart 2014 Perşembe

Okudum-Ataerkil




Bugün sizlere okuyalı epey olan bir romandan söz edeceğim. Öncelikle şunu söyleyeyim, soluksuz okudum. Beni bir masal dünyasına götürdü ama bildiğim şeyleri de, daha doğrusu bildiğimi sandığım şeyleri de sorgulamama neden oldu.
Onlarca cümlenin altını çizip tekrar tekrar okudum.
Size bir tavsiye, eğer okumaya niyetlenirseniz, 2. kitabı ile birlikte alın, çünkü merak içinde hemen ikincisini okumak isteyeceksiniz. İkinci kitabın adı Ata Mezarlığı...

Wikipedia'dan yazar ve romanı hakkında bilgi:


Doğum Alanya
Meslek Yazar
İlk eseri ATAERKİL
Yazar ve İnşaat Mühendisi.
Alanya'da doğdu. İlk ve ortaöğretimini de aynı şehirde tamamladı. 1983 yılında Akdeniz Üniversitesi Isparta Mühendislik Fakültesi'ni (Şimdi SDÜ) bitirdi. Ardından bir süre İstanbul Belediyesi'nde kontrol mühendisi olarak çalıştı. Askerlikten sonra Alanya'ya dönerek kendi işyerini kurdu. Antalya bölgesinde mimarlık ve mühendislik dallarında pek çok esere imza atmış olan Mollaosmanoglu 2000 yılında roman yazmaya başladı. İlk eseri olan Ataerkil'i 2007 de yayımladı. Tanınırlığı ikinci romanı Ata Mezarlığı ile arttı. Şimdi mesleği olan İnşaat Mühendisliği ile yazarlığı beraber yürütüyor. Ressam Seher Mollaosmanoğlu ile evli yazarın Servet ve Ateş adında iki oğlu var.



İlk eseri olan Ataerkil adlı roman 2007'de yayımlandı,2009'da Güncel Yayınevi tarafından ikinci baskısı yapıldı. Otoriter bir babanın etkisi altında ezilen genç mimar Engin Hakkızade'nin başkaldırışıyla başlayan serüven, 'Yaşam Nedir' gibi bir sorunun yanıtlarını ararken, fantastik bir şekilde eski bir Mezopotamya tapınağı olan Ziggurat'ta sona erer. Kitap boyunca suç ve günah gibi kavramlar sorgulanır.
Örnek: "Günah denen kavramın etmenleri, insanlar doğarken genleriyle mi geliyor, yoksa yetiştikleri ortamın şartlarında mı ortaya çıkıyor? Her ikisinden biri bile doğruysa, günahkâr olmuş insanın suçu ne peki? Günah genlerdeyse, evrensel programın hiç mi günahı yok? Yoksa günah da sevap da kâinatın negatif-pozitif dengesi içindeki adaletinin bir unsuru mu?” 
Hadi bakalım, oturup bu soruyu bir düşünün...

Alttaki de İdefix'ten alıntı:

Bu ilk romanı okurken, bir yandan genç bir mimarın fırtınalı yaşamını izleyecek, bir yandan da kendi içinize doğru, en az onunki kadar heyecanlı bir yolculuğa çıkacaksınız.

Engin Genç Ve Başarılı Bir Mimardır. Babasından istemeden de olsa aldığı karakter "mirası" zaman zaman kendisine sıkıntılı anlar yaşatsa da, yıllar içerisinde çevresine ördüğü rutin yaşam onu ayakta tutmaktadır.Aile içi ilişkiler, beklenmedik bir ölümle, bir daha eskisine dönmeyecek şekilde değişir. Hayatının bir dönemi bitmiş ve gizemli bir kızın da sahneye çıkmasıyla, yaşamı sorgulayacağı yepyeni bir yola girmiştir. Bu yol, sevdiğini kaybetmenin travmalarını tüm çıplaklığıyla ortaya sererken, aynı zamanda umuda ve "anlamaya" doğru kararlı adımlar atmayı gerektirmektedir. Engin bu yolda, en cesur hayal gücünün dahi öngöremeyeceği bir sona doğru ilerlerken, bizi esrarengiz bir tapınakta gizlenen yaşamın yedi sırrına götürecek ve "Yaşam nedir?" sorusunun yanıtını aratacaktır.
(Tanıtım Yazısından)

"Suda çırpınan böceğe bir çalı parçası uzatıp kurtardın mı hiç?"
"Elbette, 'alt tarafı bir böcek' diye düşünmedim hiç."
Genç kızın gülümsemesi keyifliydi bu kez.
"Peki o böcek kendisini bir insanın kurtardığını anlayabildi mi?" 
"Nereye geleceğini biliyorum artık," diye kızın gözlerinin içine baktı genç adam. "Evet o böcek hiçbir zaman kendisini bir insanın kurtardığını anlayamadı, çünkü bilinci bunu algılayacak şekilde programlanmadı ki."
"Tamamen öyle. İnsanların da hayatlarına müdahaleler vardır, ama insan bilinci bunu idrak edecek seviyede değildir. Evrende her şey birbirinin kopyasıdır, tıpkı iç içe geçmiş matruşkalar gibi. En dıştaki en büyük bebek ile, en içteki en küçük bebek arasındaki fark sadece boyutlarıdır."

"Bana içgüdülerimi kullanmayı öğrettiniz Bayan Shan. Zira iki yıldır beynimle kalbimin verdiği bir savaştan, kalbim yani duygularım galip çıktı. Oysa beynimin dediklerine baksaydım, bu gün bu çocuk yaşadığı hayatın çarkları arasında sıkışıp kalacak, kendi tabiriyle 'Adam gibi bir Adam' dostu hiç olamayacaktı belki de."
"Belki siz değil de bir başka 'Adam gibi Adam!'
"O başka 'Adam'ların hayatında, bir Yaşam Eksperleri yani Bayan Shan'ları olsaydı da onlara içlerinden gelen sesleri dinlemesini öğretebilseydi, belki! Yoksa onlar da bu çocuğa bir sokak serserisi gözüyle bakacak ve onu, beyinlerine hakim olan düşüncelerinin arkasına hapsedeceklerdi. Bu, ışığı gördüğünde serpilip gelişecek bir buğday filizinin bir duvar kuytusunun karanlığında yaşamaya mahkum kalması gibi bir şey değil mi Bayan Shan!"
"Haklısınız Engin Bey. Duvarın kuytusundaki solgun buğday filizi ile açık arazide ışığa bakan parlak buğday filizinin, aslında birbirinden farksız iki buğday tanesinden meydana gelmelerine rağmen, tek farkın yetişme alanları olduğunu anlayabilmek! İşte yaşam budur!"
(Kitabın İçinden)
Türkçe

Kitap kalınca, 368 sayfa, ama inanın bir solukta bitiyor...

Sonuç, okunmalı, hatta belki de bir kaç kez:) 
O kadar beğendim ki, diğer romanlarını okuyorum şimdi Mehmet Mollaosmanoğlu'nun, ve kesinlikle senaryolaştırılıp filme çekilmesi gerektiğini düşünüyorum... Hatta ben de oynayabilirim zevke:))))

Siz bu yazarın bir kitabını okudunuz mu?

Sevgiyle kalın e mi:)


SATIŞ BLOGUMA GÖZ ATTINIZ MI? TIK TIK
Konuk Yazar olmak için TIK TIK


Bloglovin'den izlemek için TIK TIK
Facebook'ta takip etmek için TIK TIK  ve TIK TIK
Twitter'da takip etmek için TIK TIK
Google+'da takip etmek için TIK TIK


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazan ellerinize sağlık:)

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.